Aile şirketlerinin nasıl yönetilmesi gerektiği neden sokaktaki vatandaşı ilgilendirir? Neden bu şirketlerde, aile arasındaki anlaşmazlıklar basına konu olur? Aile şirketlerinde kurumsallaşma ve yönetimlerindeki profesyonelleşme neden önemlidir?
Nedenleri çok açık; Aile şirketleri dünyanın tüm ekonomilerinin temel direkleridir. Dünya ölçeğinde, şirketlerin çoğunluğu aile şirketleri; çalışan nüfusun büyük bölümü de bu şirketlerin çalışanlarıdır.
Aslında Türkiye’de durum çok da farklı değildir; ekonomimize yön veren güçlü Türk şirketlerin çoğu, Koç, Sabancı, Eczacıbaşı gibi aklımıza ilk gelen büyük holdinglerin hemen hepsi, aslında birer aile şirketidirler. Bunlar, halka açık (borsada işlem gören) olmalarına rağmen aile bireylerinin halen yönetiminde yer aldığı şirketlerdir.
Ülke ekonomisi içinde ağırlığı olan bu şirketlerin hepimizin ilgisini çekmesi elbette doğaldır. Bu şirketlerde yapılan hatalar, yönetimlerindeki zaafiyetler sadece o şirketlerin çıkarlarını değil; bu kurumlarda çalışan binlerce insanı olduğu gibi, onların ürün ve hizmet sattığı ya da onlara tedarik sağlayan diğer şirketleri de etkiler.
Şirketler belirli bir büyüklüğe eriştiğinde, mülkiyeti yüzde yüz bir ailenin elinde olsa bile, şirketin ilişkide olduğu herkesin çıkarını ilgilendiren bir öneme sahip olur. Bu durumdaki bir şirket, artık sadece sahibi olan ailenin mal varlığı olarak kabul edilemez ve içinde bulunduğu “toplumun serveti” haline dönüşür. Bu nedenle, aile şirketlerinin doğru yönetilmesi ve kalıcı olması hepimizi ilgilendiren bir konu haline gelir.
Her türlü servet gibi, bir şirketin mülkiyetinin miras yoluyla sonraki kuşağa devredilmesi doğal bir haktır; ancak ülke çapında söz sahibi bir şirketi yönetme hakkının, mirasa dahil görülüp görülmeyeceği çok ciddi olarak değerlendirilmesi gereken farklı bir konudur.
Yönetim becerisinin genetik olarak bir kuşaktan diğerine geçemeyeceği göz önünde bulundurularak, “toplumsal servet” haline gelmiş bir şirketin, ancak yönetim yetkinliğine sahip kişiler tarafından yönetilmesi zorunludur.
Bu konudaki yayınlara göz attığımızda, aile şirketlerinin çoğunun yönetim konusunda pek de itibarlı bir duruşları olmadığını görürüz. Başarılı yönetimini ikinci, hatta üçüncü kuşağa devredebilmiş aile şirketleri nadiren bulunsa da, genel olarak bu tür şirketler, yönetimde kargaşanın yoğun yaşandığı yerlerdir.
Peter Drucker’ın aile şirketlerinin yönetimi ile ilgili vurguladığı beş önemli kural, tam da bu yazının özeti gibi:
1. Ailenin, şirkette çalışan üyeleri, en az aile dışından olan çalışanlar kadar yetenekli ve çalışkan olmalıdır.
2. Yeterli büyüklüğe ulaşmış tüm aile şirketleri kilit görevlere, yetkin ve sorumluluk sahibi profesyonelleri atamalıdır.
3. Yönetimde kaç aile üyesinin olduğuna bakılmasızın, tepe pozisyonlardan birine, aile dışı bir profesyonel getirilmelidir.
4. Yönetimin bir sonraki nesile ve daha da sonraki nesillere nasıl ve ne şekilde devredileceği konusu, aile ve şirket dışından yetkin bir kişinin yol göstericiliğinde belirlenmeli, ve aile bu konuda mutlaka profesyonel yardım almalıdır.
5. Şirket aileye değil, aile şirkete hizmet etmelidir.
Haftaya, aile şirketleri hakkında paylaşımlarıma kaldığım yerden devam edeceğim.
Varol ÜNEL
vunel@inovakademi.com
*A.Ş.K. : Aile Şirketlerinde Kurumsallaşma