Dünyaca ünlü yönetim danışmanlık şirketi McKinsey & Company aileler tarafından kurulan ve yönetilmekte olan şirketlerle ilgili olarak yayınladığı raporda, dünyadaki aile şirketlerinin günümüzde her zamankinden çok daha önemli bir konuma geldiklerine vurgu yapmış ve küresel gayrisafi milli hasılanın %90’ına hakim olduklarını belirtmiştir.

Fortune dergisinin belirlediği Küresel 500 Şirket sıralamasında yer alan şirketlerin üçte biri ailelerin kontrolündeki şirketlerdir ve Avrupa’nın belli başlı şirketleri arasında ise bu oran %40’lardadır.

Aynı araştırmaya göre, aile şirketlerinin varlığı ve dinamizmi özellikle gelişmekte olan ülkelerde karşımıza çıkmakta, cirosu 1 milyar ABD Dolarının üzerinde olan özel şirketleri arasında aile şirketlerinin oranı %60’ları bulmaktadır. Biraz daha netleştirmek gerekirse, Güneydoğu Asya’da bu oran %85, Güney Amerika’da %75, Ortadoğu’da ise %67dir.

McKinsey’in 2025 beklentisine göre, gelişmekte olan ülkelerin büyümeye devam etmesiyle birlikte aile şirketlerinin hakimiyeti ve başarısı da artmaya devam edecektir.

Dünya çapında hal böyleyken, büyüklüğü ve çalışan sayısı ne olursa olsun, birçok aile şirketinin yönetim itibarının pek de yüksek olmadığını kabul etmek zorundayız. Tabii ki, istinalar kaideyi bozmaz ve çok sayıda başarılı aile şirketleri de mevcut ama genele baktığımızda ailenin etkili olduğu şirketlerde yönetimsel sorunların varlığı yadsınamaz.

Bir yönetim danışmanı olarak aile şirketlerinin yönetim sorunlarını tespit etmenin en isabetli yolu, şirketin karar mevkiindeki aile bireylerinin işe yaklaşımlarıdır. Kişi kendine “şirket çıkarları mı önemlidir yoksa kişisel çıkarlarım mı?” sorusunu sorduğunda vereceği samimi cevaba göre şirketin geleceği büyük ölçüde belirlenmiş olur. Yöneticileri, şirketin çıkarlarını kendi çıkarlarından üstün tutan şirketler başarılı olurken, “ben buradan nasıl faydalanabilirim?” diyen yöneticiler, kısa vadedeki çıkarları için şirketini feda ederek, kendileriyle beraber şirketlerini de felakete sürekleyebilmektedirler.

Genel kabul gören inanışa göre, kuralların önceden belirlendiği, insana, emeğe, hakka ve hukuka değer veren kültürdeki şirketler “kurumsal” olarak kabul edilirken, kuralların olmadığı, ya da aile bireylerinin çıkarlarına göre keyfi olarak uygulandığı, soyadlarından ya da biyolojik bağlarından dolayı herkese makam tahsis edildiği, aile dışından çalışanların güvenilmez olarak görüldüğü şirketler ise “aile şirketi” olarak tanımlanmaktadır.

Bir sonraki yazımızda, yukarıdaki tanımlara uyan iyi ve kötü örneklere yer vererek yazı dizimizi sürdüreceğiz.

Varol ÜNEL
vunel@inovakademi.com

*A.Ş.K. : Aile Şirketlerinde Kurumsallaşma